24 Mayıs 2014 Cumartesi

Kinetik ART

Hareket olaylarını inceleyen bilim dalıdır. 20. yy.’ da Amerika’ da doğmuş olan Op’art duran ya da hareket halinde bulunan objelerin retina ile algılanması olayı denemelerini konu edinen bir sanat türüdür. Optik deyimi hareket olayını da kapsamaktadır. Böylece kinetik-optik deyimi birbirine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kinetik sanat büyük ölçüde optik özellik göstermektedir.
[1]
Önceleri fizik ve kimya dallarında hareketle ilgili olayları tanımlamak için kullanılan kinetik sözcüğü 1945’ten sonra sanatçıları ilgilendirmeye başlamış, ışık ve hareket, plastik ve görsel sanatların tasvirinde estetik öğeler ve ifade araçları olmuştur. 1960’ ta kinetik, sanat kronolojisinin yayınlanışıyla sanat dilinde yer etmiştir.
[2]
Arkaik sanatların hareketsiz, blok gibi görünen heykelleri zamanla ve sanat anlayışlarına göre hareketlendirilmiş, barak sanat aşamasında hareket ve ışık temel sanatsal ifade öğeleri sayılmıştır. Bernini’nin Apollon ve Daphne, Prosperina’nın kaçırılması, daha sonraları Carheaux’un La Danse’i, Rude’ün Marseillaise grup heykellerinde hareket, ifadenin tümüyle bütünleyici elemanları olarak değerlendirilmiştir. Fütürist resim ve heykel sanatçısı Baccioni tümüyle hareket algısı veren mekanda tek fom sürekliliği adlı bronz heykelini, hareket olayını somutlaştırmak için yapmıştır.
[3]
Kinetik Sanat’ın BaşlangıcıBauhaus, Rus Konstrüktivistleri, De Stilj hareketi ve daha yakın dönemlerden Alexandre Calder bu akımın kaynağını oluşturmaktadır. Kinetik sanat ilk kez konstrüktivistlerce ortaya atılmış ve bu sanat düşüncesini Pevsner ve Gabo kardeşler manifestolarında şöyle savunuyorlardı. “Sanatın Mısır’ dan gelme bin yıllık yanılgısından, sadece statik ritimlerden oluşabileceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız. Çağımızın duyarlılığının ana biçimi olarak, sanatın en önemli unsurlarının kinetik ritimler olduğunu bildiriyoruz.” İlk kinetik heykel bu anlayışla 1920’ de N. Gabo tarafından yapılan “kinetik heykel: Yükselen ve Duran Dalga” dır.[4]
1960’a kadar Kinetik Akım
1930 öncesi kinetik sanat özellikleri sayıca çok azdır. “GELECEKÇİLİK” akımı sanatçıları dinamik harekete dayalı bazı yapıtlar üretmiş, BALLA ve Fortunata Depero (1892-1960) dönen, dağılan, dönüşen, yok olan ve yeniden görünen üç boyutlu nesnelerden söz etmekle birlikte bunları daha çok “mekanik tiyatro”da kullanmışlardır.
ARCHIPENKO’nun ahşap, cam, tel, ve metal kullanarak gerçekleştirdiği heykelleriyle LAURENS’in “parçalanabilen”yapıtlarında bazı hareketli parçalar bulunmakla birlikte, bunların hiçbirinde hareket bir estetik öğe olarak kullanılmamıştır. Bu anlamda en erken kinetik sanat örneği, DUCHAMP’ın Bisiklet Tekerleği (1913) yapıtıdır.
DELAUNAY’ın Diskler (1912-1913) dizisi GABO’nun Kinetik Konstrüksiyon No-1’i (1920), TATLİN’in III. Entegrasyonal Anıtı Projesi (1919)’de hacim yaratan kinetik örneklerdir.
[5]
1920’lerde MOHOLY – NAGY ‘nin elektrikli makine aracılığıyla ışık etkileri yarattığı yapıtları ve RODÇENKO’nun konstrüksiyonları, 1940 öncesi kinetik sanatın önemli örnekleridir. Hareketi estetik ve anlatımsal öğe olarak kullanma eğilimi ancak 1940’larda ivme kazanmıştır. Dadacılık ve Gerçeküstücülük ile Yapımcılık’ tan kaynaklanan sanatçılar “kinetik” kavramını işlemeye başlamıştır. İtalyan sanatçı MUNARI 1930’larda “kullanışsız makineleri tasarlamış, 1940’larda da kinetik nesneler gerçekleştirmiştir. 1950’erde Fransız sanatçı Pol Bury (d-1922) istendiği zaman döndürülebilen” hareketli düzlemleri ile (Plans Mobiles) hareketi anlatım aracı olarak kullanılmıştır.
[6]
1960 ve sonrası Kinetik Sanat 
Kinetik sanat 1960’larda gerek ABD’de gerek Avrupa’da yaygın anlatım türlerinden biri haline gelmiştir. İngiltere’de MARY MARTIN (1907-1969) ALTINORAN gibi matematik kuralarıyla biçimlendirdiği yapıtlarında hareketi doğal ışık aracılığıyla elde ederken, kocası MARTIN hareketli nesnelerden yararlanmıştı.
Fransız sanatçı MORELLET ile Arjantin’li LE PARC da yapıtlarında özellikle bilimsel ilkelerden hareket etmişlerdir. Öte yandan TİNGUELY ve TAKIS gibi deneysel sanatçılarda hareketli yapıtlarıyla ünlenen kişilerdir.
Bu dönemde Avrupa’nın bir çok önemli sanat merkezinde kinetik sanatın irdelendiği grup sergileri açılmıştır. Bu yapıtların çoğunda çok çeşitli malzeme ve tekniklerden yararlanıldığı, hatta bilgisayarın bile kullanıldığı görülür. Kimi örneklerde hareket yavaş, kimilerindeyse gözün izleyemeyeceği kadar hızlıdır. Düzenli olan kadar, rastlantısal olanda vardır.
1970’lerin yeni estetik arayışları içinde hareketin yene anlamlar kazanması yumuşak, zarif, ritmik, tekdüze, düzensiz vb. gibi sıfatlar yüklenmesi kinetik sanat örneklerinin çeşitliliğinin artmasına katkıda bulunmuştur.
[7]
Kişilerin katılması ile değişik mekanlarda yapılan ışıklı denemeler sanal gösterileri sayılabilmektedir. Laser ışınlarıyla uzayda yapılan ışık düzenlemeleriyle 20 yy’ ın son aşamasında sanata verilen değişik anlam belgelenmek istenmektedir. 
[8]
Kinetik Sanat Türleri
1974’de Frank J.Malina hazırladığı Kinetik Art : Theory And Practice (Kinetik Sanat : kuram ve uygulama) adlı kitapta, Kinetik Sanat’ın kapsamını parçaları mekanik yöntemle hareketli kılan üç boyutlu nesne ve kuruluşlar olarak tanımlamış, ayrıca film aygıtlarından yararlanılarak yaratılan resimleri de bu kavram içine dahil etmiştir. Bugünkü kinetik kapsamında değerlendirilen türlerse şöyle sıralanabilir.
[9]
1. Optik Yanılsama ve Görsel İkiliklerin Olanaklarından Yararlanılarak İzleyicide Optik Oynama ve Hareket Yaratan Resimler: Bu tür yapıtlar çoğunlukla OP SANAT tanımı içinde değerlendirilir. Statik durur gibi görülen bazı eserlerde hareket algısı verebilir. Fransız resim sanatçısı Victor Vasarely’nin bazı iki boyutlu yapıtları, küçük hücremsi yüzey düzenlemeleriyle hareket ediyormuş gibi gösterilmiştir.
Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat olan kinetik sanat 1955’de Paris’te Victor Vasarely tarafından tanıtılmışken günümüzde bu sanatın merkezi Newyork’ta gösterilmiştir. Vasarely, dünyada Kinetik Sanatın babası olarak tanınır.
2. İzleyicinin Mekan İçinde Yerini Değiştirmesiyle Biçim Değiştiren İşler: Bunun ilk örneği ELLİSSİTSKİ’nin 1928’de Hannoverde tasarladığı “Soyut Galeride” ki uygulamasıdır. 1950’den sonraysa Venezüella’da ressam SOTO, İsrailli sanatçı AGAM ve Fransız Görsel Sanatlar Araştırma Grubu (GRAV) benzer türde çalışmalar yapmıştır.
3. Neon Işıklı İlanlarda olduğu gibi, bir işin kademeli olarak aydınlatılmasıyla elde edilen ışık akışından yararlanarak yaratılmış hareket yanılsamasının bulunduğu Yapıtlar: “Işık Sanatı” bu yöntemden yararlanmıştır. Nicolas Schoefe; kinetizmin temel malzemesi olan mekan, ışık, zaman, dinanizm ilkelerini ortaya koyan Nicolas akımın kuramcısı olarak kabul edilir. Heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını irdelemiştir.
4. Calder’in Mobilleri gibi hareket sağlayan bir aygıt olmaksızın kendiliğinden hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
5. Bir aygıt aracılığıyla hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler

Bu akımın başlıca sanatçıları
Alexander Calder (1898-1976)
ABD’li heykelci ve ressam. Geliştirdiği Mobil’lerle heykel alanına hareket kavramını sokan sanatçıdır. 1923’de Newyork’ta sokak ve metrodaki insanların eskizlerini yapan Calder, tek bir çizgiyle hareket duygusunu yaratabilmiştir. Sirklerden de esinlenerek hayvan, akrobat ve palyaçoları işlediği desenler yapmıştır. 1925’de desenlerden yola çıkıp ilk tel heykelleri yapmaya başlamış, 1927’de devinen oyuncaklar üretmiştir. 1930’larda soyut konstrüksiyonları, portreleri ve tel heykelleriyle Amerika ve Paris’te ün kazandı. Mondrian’dan etkilenmiş ve “devinen modrianlar” üretmeyi amaçlamıştır. 1931’de Soyutlama – Yaratma Topluluğuna katılmış aynı yıl, figüratif olmayan ilk kinetik konstrüksiyonunu yapmıştır.
Calder’in elle yada motorla hareket edebilen yapıtlarını 1932’de Duchamp “mobil”ler olarak adlandırmış. Aynı yıl ARP’da sanatçının hareket etmeyen kuruluşları için “stabil”ler deyimini önermiştir. Daha sonra bu deyimler tüm diğer heykeller içinde kullanılır olmuştur.
1950’lerde kuleler diye adlandırdığı “duvar mobilleri” “çanlar” diye adlandırdığı “ses mobilleri” üretmiştir. 1959 tarihli stabil, ince siyah metalden yapılmış dört ayağa oturan bir korstrüksiyondur.
Komik ve fantastik olana sürekli ilgi duyan Calder yapıtlarında bu nitelikleri vermeye amaçlamıştır.

Naum GABO (1890-1977)
Rus heykelcidir. Antonie Pevsner’in kardeşidir. Heykele teknolojik bir duyarlılıkla yaklaşmış ve bu anlayış içinde soyut ve matematiksel biçimler üretmiştir. 
1915’de bir dizi baş heykelleri yapmıştır. Ağaç ve ince metal tabakalar kullanılarak kübist eğilimli heykelleri oluşturmuştur. Bunlar modern sanatın ilk örneklerindendir. 
1917’de Sovyet devriminden sonra Kendisky, Tatlin ve Maleviç’ le birlikte NARKOMRROS’UN Görsel Sanatlar Bölümüne bağlı bir araştırma merkezi olan İNKHUK’a katıldı. 
1919-1920’de Serpuçau kenti için bir radyo istasyonu projesi hazırladı. 1920’de BRANCUSİ’nin yetkin kuş biçiminden esinlenerek ince uzun bir metalden elektrik yardımıyla titreşen bir heykel denemesi yapmış adını Kinetik Konstrüksiyon koymuş, ancak sanatçı bu türü sonradan sürdürmemiştir. 
Naylon ve plastikten ince şeriter kullanarak değişik türde konstrüksiyonlar yapmış ve bu yapıtlardaki geleneksel heykeldeki kütlesellik tümüyle yok edilmiş, onun yerini matematiksel olgunluk almıştır. (1935) Küresel Bağlamda saydam çeşitleme (1937) ve uzayda çizgisel konstrüksiyon (1949), bu türün yetkin örnekleri arasındadır. 
Tüm yaşamı boyunca yapımcı düşünceyi salt bir sanat akımı ve yaratım üslubu olarak değil, bir yaşam biçimi olarak da benimseyen santçının bu içtenliği ona 20.yy’ın teknolojik gelişimini sanat alanına aktaran sanatçılar arasında seçkin bir yer kazandırmıştır. 

Nicolas SCHOEFER
Kinetizmin temel malzemesi olan mekan–ışık–zaman–dinanizmin ilkelerini ortaya koyan Nicholas akımının kurucusu olarak da kabul edilir. Sopistike aygıtlar tasarlayan Schoefer birçok duyuyla beslenen yapıtlar önerir.
Macar kökenli Fransız heykelci ve deneysel sanatçı heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını inceleyen, kinetik sanatın ilkelerini benimsemiş bir sanatçıdır. Heykelde GABO ve MOHOLYNAGY doğrultusunda yapımcı bir anlayışla başlamış ve ilk yapıtlarında mekanı bir öğe olarak kullanılmıştır. 
1948’de mekansal - dinamik adını verdiği konstrüksiyonlarını yapmaya başlamıştır. Bu yapıtlar ışığı ansıtan ince metallerden yada pleksiglastan oluşan, diklemesine oluşturulmuş açık kuleler biçimindedir. Bunlara 1950’de devinim, Paris’te kurulan “Mekan Grubuna” katılan Schoefer 1956’da Philips firmasının desteği ve teknisyenlerinin katkısıyla ilk “sibernetik” heykelini gerçekleştirmiştir.bu renklere ve seslere yanıt veren bir robottur. 
1957’de Newyork merkez garında düzenlediği “ışınsal dinamik” adlı gösteri ile deneysel sanat anlayışını toplumsal yaşama katma çalışmasının bir örneğidir. 1961’de Liege’de 52 m yüksekliğinde, devinen ve ses veren (mekansal-dinamik) bir kule gerçekleştirmiştir. Bu tür yapıtlar izleyici üzerinde hem görsel hem de işitsel bir etki bırakmakta devinimleriyle Kinetik Sanat anlayışına bağlı sanatçıların benimsediği gibi çeşitli biçim olanakları sunmaktadır. Schöffer, ayaklar üstünde yükselen kentler ve gelişmiş teknolojik araçlar yardımıyla görkemli yaşam mekanları da tasarlamıştır.[10]
Jean TİNGUELYMakineler kullanarak hareketlendirdiği heykellerinde endüstri dünyasının korkularını sergilemiştir.[11]
Bazı yapıtları ışık ve elektromagnetik güçler hareket ettirmektedir. Bu sanatın teknoloji ile buluşması, kaynaşması olayıdır. Tinguely çizgilerle soyut resim yapan matemachine meydana getirmekle bu tür çalışmaların en özgün örneğini veriyordu.[12]
1960’larda yaptığı kinetik heykeller yeni Dadacı mizah anlayışına örnektir. Tinguely kendi kendini yok eden “Newyork’a saygı” adlı çalışması bir heykelin aynı anda hem bir nesne hem de bir olay olması kavramını kusursuz biçimde dile getirmiştir.[13]
Pol BURY
Ağır hareketlerden yararlanmıştır.
* TAKIS: 
Sallanan manyetik heykelleriyle sürekli bir hareket yaratarak kozmik devingenliği çağrıştırmak ister.
Yunanlı heykelci ve deneysel sanatçıdır. Özellikle elektrik gücüyle devinen kuruluşlar gerçekleştiren Takıs’ın sanat alanında ki en önemli katkısı, elektromanyetizmin kullanım olanaklarını irdelemesi olmuştur. Temel bir sanat eğitimi görmeden 1946’da heykel yapmaya başlamıştır. 1954-1958 yapmış oyduğu yapıtlarını çelikten yapmış, soyut kinetik heykellerdir. Sürekli devinim içinde olabilmeleri için tepelerine ağırlık yüklenmiş, ayrıca enerji kaynağı olarak yaylarda kullanılmıştır. 1960’larda elektromanyetizm alanında çalışmaya başlayan Takıs, Manyetik Baleler ve öteki yapıtlarında manyetik bir alan içinde kontrollü olarak devinen nesneler yapmıştır. Özellikle güçlü mıknatısları birlikte kullanılan ve “nesnenin maddesel niteliğinin yok edilmesi” düşüncesini içeren demir tozları, ilgili nesnenin varlığına değil, doğal enerjinin kavranamaz ve mistik bir biçimde ortaya çıkışına yöneltilirler. Bazı kinetik yapıtlarında ışık efektlerini müzikle birleştiren Takıs 1975’te müziksel bir ses yankısı yapan elektromanyetik etkiler yaratan devingen diskleri Londra Çağdaş Sanat Enstitüsü’nün galerisinde sergilemiştir.
Nagy MOHOLY
Macar kökenli ressam ve heykelci. Bauhausta öğretmenlik yapmış. Fotoğraf,tiyatro ve endüstriyel tasarım alanında etkinlik göstermiştir. Avant Garde grubunun kurulmasında etkin olmuştur. Maleviç, Elkissitski ve Gabo’nun etkisine girmiştir. Işık sanatı bağlamında deneysel yapıtlar üretmiştir. Yapımcı anlayışı güçlü bir biçimde uygulayan sanatçı bir sanat yapıtının ancak çevresel bir düzenleme içinde düşünülebileceğini savunmuş, bir resim yada heykel etkinliğinin salt taş ve tuval üzerine değil, aynı zamanda endüstriyel alanda da söz konusu olabileceğini yapıtlarıyla kanıtlamıştır.
[14]

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/sanat/16792-kinetik-sanat.html#ixzz32hyNsjQq

MİNİMAL ART

                                MİNİMAL ART


“Minimal sanat”. İlk kez 1961′de düşünür Richard Wollheim tarafından “içeriği en aza indirgenmiş sanat” için kullanılmış olan minimal art terimi, daha çok üç boyutlu yapıtlar, heykeller için kullanılmıştır. Ancak, 1960′lardan başlayarak Ameika’da yaygınlaşan sanat anlayışının kapsamındaki resmi de tanımlamaktadır.

Minimal sanat, soyut sanatın vardığı en uç noktadır. Sanat yapıtını biçim ve renge indirgemeyi amaçlar. Genellikle, bir minimal sanat ürünü tek bir geometrik biçimli betiden oluşur. Ünlü sanatçıları arasında B. Newman, T. Smith, E. Kelly ve L. Bell sayılabilir.
Donald Judd, ‘Untitled’ 1961-78

POP ART

                                         POP ART

Pop art, sıradan nesnelerin —örneğin çizgi romanların, çorba kutularının, yol işaretlerinin ve hamburgerlerin— konu olarak kullanıldığı ve sıklıkla eserin içerisine fiziksel olarak dahil edildiği bir sanat akımı. Pop art 1950'lerin sonunda ve 1960'larda İngiltere ve Amerika'da ortaya çıkmıştır.Kullandıkları görsel unsurları televizyonlardan, çizgi romanlardan, sinema dergilerinden ve her türlü reklamlardan alıyorlardı.Bu görsel unsurlar kesin ve objektif bir şekilde, herhangi bir övgü veya yergi söz konusu olmaksızın büyük bir doğrudanlıkla ve ödünç alındıkları medyanın kullandığı ticarî teknikler kullanılarak gösteriliyorlardı.Hem geçmişteki "yüksek sanat"ın yüceliğini ve hem de diğer çağdaş avangart sanatların özentilerini reddediyordu.Ticarete en çok etkisi olan akımdır.Üreticilerde Pop Art'ı ürün tasarımında , pazarlamada , ve reklamcılıkta kullanmışlardır.Gündelik yaşamı sanata taşımışlardır.Modernizmin kısıtlayıcılarından kurtularak dönemim şenlikli havasını benimsemişlerdir.
Robert Indiana , Büyük Amerikan Aşkı , 1927

Pop art akımının temsilcileri arasında şu isimler sayılabilir:
Amerikalı sanatçılar: Roy Lichtenstein, Andy Warhol, Claes Oldenburg, Tom Wesselman, James Rosenquist ve Robert Indiana;
İngiliz sanatçılar: David Hockney, Eduardo Paolozzi, Richard Hamilton, Tom Phillips, Allen Jones ve Peter Blake...


     DADA 

     I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır.Jean 
Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in 
aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında 
Zürih’te Hugo Ball’in açtığı Cafe’de toplanmıştır ve Dadaizm bildirisine de 
burada açıklanmıştır.Dadaizm akımının yaratıcıları akımın ismini koymakta 
sözlükten yararlanmışlardır. Rastgele bir sayfa açan ve Fransızca çocuk dilinde 
'Tahta At' anlamına gelen bu kelimeyle karşılaşan sanatçılar da akıma 
Dadaizm, Dadacılık adını vermişlerdir.

    Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istemişlerdir.Toplumda yerleşmiş olan anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dür.


    Dadaizm, 20. yüzyıl sanatında önemli etkiler yarattı. Nihilist yaklaşımları, topluma getirdikleri eleştiriler ve alışılagelmiş sanat geleneklerine karşı geliştirdikleri saldırgan tavır doğrudan hiçbir akımı etkilememiş olsa da, garip, akıldışı ve hayali nesnelere olan ilgileri gerçeküstçülük (Sürrealizm) akımında kendine yer buldu. Dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya koydukları çalışmalarla Fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. Kural ve kalıplardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. Bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, Dadaistler kendiliğinden olanı planlı davranışlarla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalardan kurtulmuştur. Dada aynı zamanda, harf biçimlerini Kübizm kavramına uyan-fonetik semboller olarak değil-görsel biçimler olarak kullanmıştır.

    Dada'nın hemen hemen her şeyi hiçe sayması ve inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. Bu tekniklerde, resimli dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.

    Alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla toplumsal değerleri derinden sarsan Dadaizm, 1912-1922 yılları arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci nitelikler getirmiştir.

   Akımları edebiyatımızla karşılaştırıldığında Cumhuriyet Sonrası Edebiyat Döneminde ortaya çıkan 'Garip' topluluğuyla normları tanımamak, tabuları yıkmak gibi benzerlikler göstermektedir.

        Özellikleri

   • Akla ve alışılmışa karşı bir ayaklanmaydı.   
      
  • Kaza ve rastlantıya dayalı teknikler Gerçeküstücüler ve Soyut 
      
     Dışavurumcular tarafından kullanıldı. 

  • Sanatçının zihinsel etkinliği yaratılan nesnedenönemliydi. (Duchamp).

  • Dönemin geçerli estetik değerlerini yıkmaya giriştiler. 

  • Berlin’de siyasal bir nitelik kazandı.




      
Temsilcileri


Marcel Duchamp, “3. Standart Stopaj”Jean Arp, “Rastlantı Yasalarına Göre 


Düzenlenmiş Kareler”John Heartfield, “Kaiser Adolph”Raoul Housmann, 

Hannach Höch, George Grosz, Johannes Baader, Otto Schmalhausen, Wieland 

Herzfelde, Helmut Herzfelde(sonradan Alman milliyetçiliğini protesto etmek 

amacıyla adını John Heartfield’e çevirmiştir), Max Ernst, Johannes Baargeld, 

Kurt Schwitters (Yapıtlarıyla, sanat karşıtı Dadacılar’ın elde edemediği incelikli 

ve estetik bir etki yarattı), Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco, 

Emmy Hennings.


 "Aynanın altındaki çeşme bir şişeye açılmaktadır. Aynaya baktığınızda ise 

     kendinizi görürsünüz, akan siz misiniz zaman mı, çünkü sizde 

        değişmektesiniz her saniye her zaman."




                               SURREALİZM (GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK )

          Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa'da 1. ve 2. dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton'a göre gerçeküstücülük,, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.

       
          Breton’un yanı sıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın imgelerini geliştirmeye" başladılar.

          Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.Sürrealistler, bilinçaltını bilinç üstüne çıkarmakla uğraşmış, rüya ve sayıklamalar gibi durumları zihnin dışına taşıyarak düşüncelerin gerçeküstücülüğünü araştırmışlar ve “Ruh akıldan üstündür” tezini savunmuşlardır.Birçok Sürrealist , insan düşüncelerinin derinliklerine inebilmek için hipnoz yöntemini fazlaca kullanmışlardır. Bilinç üstüne çıkan düşüncelerden elde ettikleri verileri, sanatlarında göstermişlerdir.Sürrealizm sanatlar, ister resim, ister yazı, isterse farklı başka bir anlatım biçiminde olsun estetik kaygı düşünülmeden beynin uç noktalarındaki düş ve düşüncelerin su yüzüne çıkarılmasıyla özdeşleşir. Sürrealist edebiyatçılar, dil ve üsluplarında anlaşılır olmayı ret etmiş ve standart yazı biçimi dışında yazmışlardır. Şiirler de bile düş ve gerçek, birbirine kaynaşarak üslupunu değiştirmiştir. Tüm Sürrealist sanatçılara göre gerçek, akıl ve iradenin dışında ve özellikle insanın izdüşümünde saklı idi. Boşlukta asılan ve eriyen eşyalar, gerçeği iterek oluşan yaratıklar, ellerin otokontrolsüz yaptığı şekiller ve yazılar, tüm bunlar gerçeküstücülüğün yansımasıydı. Bu yansıma, insanlarda iticilik ve irkilme duygularını kabartabilir.

     
       "Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşünceni gerçek 

işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu,

 aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı 

dışında düşüncenin yazılışıdır".
Andre Breton



         1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını derinden etkiledi.

      Edebiyatta Sürrealistler :
Andre  Breton (1896-1966): Sürrealizmin kurucusu Fransız şairi. 
Eserleri: Dindarlık Tepesi, Manyetik Alanlar, Kaybolan İzler, Eriyen Balık, Serbest Bağlar, Ak Saçlı Tabanca, Yıldızlı Şato.
Paul Eluard  (1895-1952): Dadaizme katılmış, sürrealizmin kurucusu olmuş, daha sonra gerçekçi sanata dönmüş, çağdaş Fransız şiirinin en önemli isimlerinden biridir. 
Eserleri: Ölmeden Ölmek, Cours Naturel, Açık Kitap, İstenen Şiir ve İstenmeyen Şiir, Şiir ve Gerçek, Yaşamağa Değer, Çifte Karanlık, Görmek, Politik Şiirler, Mediuses, Donner a Voir.
Louis Aragon (1897-1982): Çağdaş Fransız edebiyatının önemli yazar ve şairi. Eserleri: Sevinç Ateşi, Anicet veya Panaroma, Telemakın Maceraları, Çalgınlık, Rüyalardan Bir Dalga, Paris Köylüsü, Üslûp Kitabı, Büyük Sevinç, Mazlum Zalim, Güzel Parçalar, Şahane Yolcular, Tasa, E İsa'n in Gözleri.
Philippe Soupault (1897-1990): Sürrealizmin kuruculularından Fransız şairi ve yazarı. 
Eserleri: Manyetik Alanlar, Rüzgâr Gülü, Zenci, Büyük Adam, Şarkılar, Westwego, Georgia, Poesies Completes, Şans Phrases.
Plerre Reverdy (1889-1960): Fransız şairi. 
Eserleri: Poeme en Prose, Lucame Ovale, Ardoises du Toit, Ferraille, Livre de mon Bord.
Benjamin Perret (1899-1959): Fransız şairi. 
Eserleri:
 Translantik Yolcusu, Uyumak, Uyumak Taşlarda.
Robert Desnos (1900-1945): İngiliz şair ve yazarı. 
Eserleri: Onsekız Şiir, Yirmibeş Ştir, Aşk Haritası, ölümler ve Kalıp Değiştirmeler, Toplu Şiirler.
Jacques Prevert (1900-1977): Fransız yazar ve şairi. 
Eserleri: Sisli Rıhtım, Cennet Çocukları, Hikâyeler, Temsil, Sözler.
Rene Char (1907-1988): Fransız şairi. 
Eserleri: Arsenal, Artine, Claire, Arts Brefs, Le Soleil des Eaux.
Rene Crevel (1900-1935): Fransız yazarı. 
Eserleri: Detours, Mort Difficile, Babylone, Mantığa Karşı Ruh, Dıderotun Klavseni.

    Sürrealist Türler :

Kendiliğinden Yazın:

Kendiliğnden yazın, bilinçli bir süreçten geçmeyen yazma tekniğinin ürünüdür. Bu teknikte yazan kişi yazıya bilinciyle müdahale etmez, akıcı bir şekilde yazar. Daha sonra da yazısı üzerinde düzeltmeler, eklemeler yapmaz. Bazı durumlarda ise yazan kişi trans halindedir.

Kendiliğinden şiir:

En eski gerçeküstücü tekniktir. Dadaist kökleri bulunur.

Kalligram:

Guilllaumme Apollinaire tarafından geliştirilmiştir. Kendiliğinden şiire benzer. Şiirde kelimeler ve harfler bir şekili tamamlar, bu şekil şiirin konusuyla ilgili olur.

Dekalkomani:

Max Ernst uygulayıcılarındandır. Tuvale kalın bir boya tabakası sürüldükten sonra boya hala kurumamış iken, üstü folyo türü malzemeyle kaplanır. Malzeme kaldırıldıktan sonra, tuvalde kalan kısım resmin iskeletini oluşturur.

Grataj:

Max Ernst ve Joan Miró'nun uyguladıkları bu teknik, tuvalden kurumuş boyanın kazımasıyla yapılır.

İstemsiz heykelcilik:

Farkında olmadan, bilinçsizce cisimlerin formlarını değiştirmektir. Bu cisimler ataç, kâğıt parçası gibi sıradan şeyler de olabilirler.

Diğerleri

  • Kolaj
  • Kesip biçme
  • Yansılama
  • Üst Özdevim
  •    Resimde: 
        Section  d'Or
  • Section d’Or ( Fransızca’da “Altın Oran”) Puteaux Group olarak da bilinir. Ressamlar ve eleştirmenlerden oluşan bir gruptur.
  • Kübizmden türemiş olan Orphism (Fransız şair Guillaume Apollinaire tarafından kullanılmıştır) ile ilişkilendirilmiştir. Orphizm, Kübizm'den doğan 20'nci yüzyıl sanat akımıdır (koyu renkleri ve kontrastları kullanmayı sürdüren, fakat Kübizm'den daha yumuşak bir stilde)
  • 1912’den 1914’e kadar faaliyet göstermişlerdir.
  • 1912’de grup ilk sergilerini Paris’teki Galerie la Boétie’de açtı. Ayrıca Section d’Or adını taşıyan kısa ömürlü bir dergi de yayınladılar. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla grup aktivitelerine son Verdi.
  • Grubun adı ressam Jacques Villon tarafından önerilmiştir. Villon’un matematiksel oranların etkisine karşı olan ilgisi bunda etkili olmuştur. Bu oranlardan birisi de Altın Orandır. Grubun adı Kübist artistlerin geometrik formlara duyduğu ilgiyi temsil eder.
  • Ana üyeler Robert Delaunay, Marcel Duchamp, Raymond Duchamp-Villon, Albert Gleizes, Juan Gris, Roger de La Fresnaye, Fernand Léger, André Lhote, Louis Marcoussis, Jean Metzinger, Francis Picabia, ve André Dunoyer de Segonzac’tır.
           Der Blaue Reiter (Mavi Süvari)


         Aralık 1911'de Münih'te Vassily Kandinsky ve Franz Marc öncülüğünde 
kurulan ve soyut sanatın gelişmesinde büyük rol oynayan gruptur.  Adını Kandinsky'nin bir yapıtından almıştı.Kandinsky ve Marc 1912'de, içinde plastik sanatlara ve müziğe yer verdikleri Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) adında bir almanak yayınladılar ve iki sergi düzenlediler. Daha sonra  Gabrielle Münter, Alexej Jawlensky, Marianne von Werefkin, Alfred Kubin, Paul Klee,Arnold Schönberg'in de katıldığı Mavi Süvari grubunun bildirgesi, dönemin entelektüel ortamında oldukça yankı uyandırdı.
 Sanatçılar yeni bir tinsel çağı haber verdiler. Bildirgede on dört ana makale vardı. Bu metinlerde Kandinsky ilk kez sanatçının doğayı kavraması ve saf estetik birliğe yönelmesindeki yegane aracı olarak gördüğü 'içsel gereklilik'ten bahsetti.
         Der Blaue Reiter'in 1912'de Münchner Galerie Thannhäuser'da yaptıkları sergiden sonra kendilerini uluslararası duyurmayı başardılar. Bunun üzerine Heinrich Campendonk, Robert Delauney ve Lionel Feininger bu guruba katıldılar.
         Der Blaue Reiter sanatçıları, Die Brücke grubu gibi dışavurumculuğu 
benimsemekle birlikte, bu eğilimi lirik soyutlama doğrultusunda kullandılar, 
ayrıca yapıtlarında onlar kadar ortak bir üslupsal anlatım geliştirmediler. Gizemli duygulara biçim verme kaygısıyla sanatlarına yoğun bir tinsel içerik yüklemeyi amaçladılar. Birçoğu Jugendstil'den, kübizm ve gelecekçilik ile naif sanattan etkilendiler.1905'de kurulan Die Brücke (Köprü) adlı ressamlar birliği gibi, Mavi Süvari stili realizm, naturalizm ve izlenimciliğe karşıydı.


         Futurism( Gelecekçilik )

        20.yüzyılın başlarında İtalya'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır.Bu akımın öncüsü  İtalyan şair,roman- oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti'dir. Marinetti'nin 1909'da Paris'te " Le Figaro" gazetesinde yayımladığı " manifesto futurisita " fütürizmin bildirisidir. Bildiride, "Bizler müzeleri,kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız." ifadeleri yer almaktadır.
        Fütürizm, yaşamdaki sürekli değişimin sanata da yansıması gerektiğini vurgular. O yüzden geçmi­şi bütün sanat kuralları ve anlayışları bir yana bıra­kılmalıdır. Yaşamın sürekli değişimine, dinamizmine uygun yeni anlatım yolları ve biçimleri bulunmalıdır. Onlara göre, makine ve hız sanatın her alanına sokularak geleceğe yönelmelidir.
      İtalyan futuristler, bildirilerinde savaşın dünya sağlığı yönünden gerekliliğini,makineye karşı duydukları hayranlığı,hızın güzelliğini dile getirdi. Mussolini faşizminin peşine takılarak , kadın düşmanlığını yüceltmişler; müzelerin , kütüphanelerin yıkılmasını önermişlerdir. Neredeyse,insanlığın tüm kültür birikimine savaş açmışlardır. 
         Şiirde serbest nazımı savunmuşlar,ölçü,uyak,nazım biçimi ve geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlamışlardır. Rus futuristleri bu düşüncelerin tersine, savaşa karşı olmuşlar, kadın-erkek eşitliğini savunmuşlardır.Makineleşmenin, sanayinin yanında yer almakla birlikte makineyi kullananın,üretici güçlerin toplumsal ve düşünsel olarak destekleyicileri olmuşlardır. Futurizmin Rus Edebiyatındaki Temsilcisi Vitaclimir Mayakovki'dir.  Türk Edebiyatında Nazım Hikmet futurizmden etkilenmiştir. Serbest şiiri benimsemesi , kimi şiirlerinde " makineleşme isteğini " dile getirmesi ve Resimli Ay adlı dergide "Putları Yıkıyoruz " adlı dizisinde geleneksel Türk şiiri ve bu şiirin ozanlarına tavır alması ,ondaki futurist etkileri açıklar.
    

 Akımının Özellikleri :
  • Edebiyatın durgunluktan ve uyuşukluktan kurtulması gerektiğine inanan futüristler, savaş, kavga gibi saldırgan hareketleri içeren konuları ele alırlar.
  • Evrenin hareketi ve canlılığı, resimde dinamik bir duyurma halinde verilmelidir.
  • Hızın, süratin güzelliği vurgulanarak uçaklara, arabalara, trenlere övgüler yağdırılır.
  • Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, "sözcüklere özgürlük"tür.
  • Şiirde geleneksel kurallar terk edilir. Ölçü ve uyaktan vazgeçilir, şiir yazarken özgürce davranılır. Bu yüzden fütürizmde serbest tarzda yazılan şiirler ön plana çıkar.
  • Fütüristlere göre sanat tarihçileri faydasız, hatta zararlıdır; onlara aldırmamak gerekir.
 Temsilcileri:
  • Marinetti
  • Mayakovski
Türk edebiyatında akımın temsilcisi:
  • Nazım Hikmet Ran